Anne olmak… Annenizi anlamak…Bir çocuk sahibi olmak…Nasıl anlatılır ki? Yapmadan, yaşamadan,görmeden,koklamadan ,gece uykusuz kalmadan nasıl anlaşılır ki? Anlaşılmaz… Anne adayları hamileyken kendilerini az çok neyin beklediğini bilirler hatta bu duruma kendilerini hazırlarlar ya yetmiyor.Bir kere önce neye uğradığınızı anlayamıyorsunuz. Sonra da yeni düzene ayak uydurabilmek için çaba sarfediyorsunuz. Çokkk büyük bir çaba, bahsettiğim.E peki uydurabiliyor musunuz diye sorarsanız el mahkum…

Rüzgar’la en son doğum maceramızda kalmıştık.Peki bugüne kadar nasıl geçti günler bilmek ister misiniz? Bir kere ilk bir ay uykusuzluktan semelemiş bir şekilde ortalarda dolandım durdum.Çünkü benim minik oğlum aklına her estiğinde emmek istiyor hatta mümkünse 24 saat annesinin koynundan çıkmak istemiyordu.Bu durumda ne yapılır daha doğrusu biz ne yaptık biliyor musunuz? emzik verdik Rüzgar Bey’e…Ben önce karşı çıktım.Hayır benim oğlum emziğe bağımlı kalmayacak,onsuz da mutlu olacak dedim ama maalesef öyle olmuyormuş.Emzik yaşamımıza girdikten sonra en azında ben yalancı memelik yapmaktan bir nebze de olsun kurtulmuş oldum.

Şu an emzikle ilgili tek ve en büyük problemimiz eğer uykuya dalmadan ağzımızdan düşerse geri uyanıyoruz.Çevremdeki bir çok arkadaşımda aynı konudan şikayetçi yoksa başka hiçbir sorunumuz yok emzikle. Tıp dünyasında da zaten emzikle ilgili iki karşı görüş var.Birkısım emziğin çocuğun elini yada ağzına götürdüğü başka şeyleri emmesinden daha iyi olduğunu, dil ve damak gelişimini hızlandırdığını söylerken diğer kısım bunun tam tersini savunuyor.Ama iş gerçeklerle yüzleşmeye gelince maalesef ne tıp dünyasının bir kısmını dinleyebiliyorsunuz ne de ütopik hayaller kurabiliyorsunuz.

Doğum yazımın sonunda Rüzgar’ın sünnet olduğunu yazmıştım.Bence yaptığımız en iyi şeylerden biriydi.Çünkü bu sünnet bildiğiniz sünnetler gibi usturayla falan yapılmıyor.Lazerle yapılan kısacık bir operasyonda bebişler nerdeyse acı bile hissetmiyor.Penisin ucundan alınan küçük derinin yerine bir halka takılıyor.Halka da 15 gün içinde kendi kendine düşüyor.Doktorumuz Turan Kanmaz da işinin o kadar ehli ve o kadar sevgi dolu bir doktordu ki oldu da bitti maşallah dedik hep birlikte. Sevgili doktorumuz bebeklerin doğduktan 2 gün sonra,en geç bir haftalık olana kadar sünnet olmasının en doğru yöntem olduğunu, bir haftadan sonra bebeklerin acıyı daha fazla hissettiklerini söyledi.

E bir de olayın psikolojik yönü düşünülürse bence en güzeli yenidoğan sünneti…
Gelelim göbeğimize…Bizim göbeğimiz bir hafta sonra düştü ve şu anda Boğaziçi Üniversite’sinin bahçesinde gömülüArtık oğlumuz mühendis mi olur mimar mi olur bilinmez ama nerde okuyacağını garantiledik.Şaka bir yana Rüzgar sayesinde bu inanış doğru mu hep beraber göreceğiz.

Ve en büyük problemimiz, korkulu rüyamıza gelince hala GAZ…Büyük harflerle yazıyorum çünkü hayatımızda şu an en önemli şey gazzzzzzz Bu kadar mı acımasız bir şeymiş bu gaz kardeşim.Minik oğlum sabahlara kadar kıvranıp duruyor ,uykusunda inliyor ve biz maalesef hiçbir şey yapamıyoruz. Hatta geçen gün nerdeyse aralıksız bir saat ağladı.İlk kez bu kadar çok ağladı.Ne ben ne babası nede anneannesi hiçbir şey yapamadık.

Ben ve Rüzgar bolca rezene içiyoruz ,ben beslenmeme çok dikkat ediyorum ama nafile. Koskoca tıp dünyası, minicik bebelerin gaz sorununu çözememiş.Nerdeyse onlarca ilaç ve bitkisel şurup var ama hiçbiri de kesin çözüm değil.Neden çünkü dünyaya yeni merhaba demiş bünyelerin bağırsaklarının ve sindirim sistemlerinin yaşama alışması için bu devreyi geçirmesi gerekiyor. Biz de bekliyoruz.Bir gün Rüzgar’ın gaz sorunu hallolacak da oğlan hayata başka bir pencereden bakacak diye.Sizin de bir miniğiniz ve de kocaman bir gaz sorunu nuz varsa eczanelerde satılan ilaçları sırayla denemekten başka yapacak bir şeyiniz yok maalesef.Burada da devreye anneler giriyor.Yani benim annem giriyor ve de Rüzgar’ın gaz sorunuyla acayip güzel başa çıkıyor benim canım annem!
Gelelim yeni anne Özlem’in ruh haline.Şimdi biraz aklınız karışabilir. Çünkü benimki fena karışık. Bir kere çok yorgunum.Rüzgar’ı kucağıma aldığımda,ona baktığımda,dokunduğumda hatta uzaktan sesini duyduğumda dünyanın en mutlu insanı benim.Ama bazen yani artık eski yaşantımın yanından yakınından geçemeyeceğimi düşündüğümdeyse dünyanın en mutsuz insanı oluyorum. Özellikle de sevgilim kocamla artık eskisi gibi vakit geçiremediğimiz,ben her zaman çok yorgun ve de uykusuz olduğum zamanlarda ben ne yaptım diyor muyum?Evet diyorum. İşim gücüm ne olacak?Aman Allah’ım medya sektöründe ha deyince iş de bulunmaz ,hem araya çok vakit girerse her şey daha da zorlaşacak,ben nasıl para kazanıp ayakta duracağım diyor muyum? Evet diyorum. Arkadaşlarım gece dışarı çıkıp o bar senin bu bar benim gezerken ben evde pineklerken offf off diyor muyum?Evet diyorum. Artık özgür değilsin,kimse de sana göre kendini ayarlama zahmetinde bulunmuyor, her şey Rüzgar ‘ın çevresinde dönüyor vah vah diyor muyum?evet diyorum…

Ama onu çok seviyorum,hatta kocamdan sonra ona aşığım,hiç ağlamasın,gözlerinde hiç yaş olmasın hep gülsün istiyorum,bir yeri ağrımasın onun yerine benim her yerim ağrısın istiyorum.Büyüsün anneciğim deyip boynuma sarılsın, emeklesin, yürüsün istiyorum. Babasıyla Beşiktaş maçlarına gitsin tezahüratlar yapsın istiyorum.Hiç hasta olmasın hep sağlıklı olsun istiyorum. Hatta sakalları çıksın sevgililerini benimle tanıştırsın istiyorum.Nasıl aklınız karıştı değil mi? Valla benim de karışıyor zaten. Kafamda bin bir tilki dolaşıyor, bir gün umutsuz bir gün umutlu,bir gün bezgin birgün gezgin olmak istiyorum.Yani kaçmak çokk uzaklara kaçmak.

Sonra oğlumun gözlerine bakıyorum.Gözlerinde gözlerimi görüyorum.Yüzünde kocamo görüyorum.Çok mutlu oluyorum. O da hep çok mutlu olsun istiyorum…
Sevgiler

Özlem ögen yurdakul