Bizler Türk milleti olarak oldukça zengin bir tarihi mirasa ve muhteşem bir kültüre sahibiz. Hayatımız boyunca bayrağımızla, tarihimizle, vatanseverliğimizle, misafirperverliğimizle kısacası Türk olmakla övünürüz haklı olarak.
Bizim sadece geleneklere olan saygımız gereği hiç elden bırakmadığımız misafirperverliğimizle bile birçok ülke vatandaşından üstün bir yanımız olduğunu düşünürüm hep.
Geçtiğimiz günlerde, bir projemizin toplantısını gerçekleştirmek amacı ile Avrupa’nın birkaç ülkesinden gelen misafirlerimize, yaşadığımız şehri tanıtmak için çevrede bir gezi düzenledik. Gittiğimiz tarihi alanlarda, restoranlarda, kafelerde ve dükkânlarda insanlarımız onları öylesine güler yüzle ve saygıyla karşıladılar ki günün kritiğini yaparken bana söyledikleri bir cümle beni gerçekten gururlandırdı. Cümle aynen şöyle idi; “Sizin ülkenizin en büyük değeri insanları”
Evet, gerçekten de bizim en büyük değerimiz insanlarımız.
Aynı zamanda en önemli görevimiz de bu insanlığımızı çoluk çocuğumuza, torunlarımıza ve unutmaya yüz tutan çevrelere hatırlatmaya çalışmaktır diye düşünüyorum. Bu konuda ailelere gerçekten çok önemli görevler düşmektedir. Onlara ne olduklarını, nereden geldiklerini, tarihlerini, geleneklerini anlattığımız ve hatta yaşatmaya çalıştığımız sürece insani değerleri hep ön planda kalacaktır.
Unutmamamız gereken çok önemli bir konuya da değinmeden geçemeyeceğim. Tabi ben bir öğretmen olarak ilk etapta dikkatimi çeken konulardan biri çocuklarımızın milli olaylarla ilgili törenlerdeki tutumları olacaktır: Bazen üzülerek gözlemlediğim davranışları özellikle annelerle paylaşmak istedim.
Bu konuda iki farklı örnekten bahsetmek istiyorum. İkisi de anne: Birincisi, okulda yapılacak olan tarihimizin en gurur verici olaylarından biri için yapılan bir anma törenini haber alınca çocuğunu “Soğukta ayakta kalmasın boşuna!” diyerek evine götüren bir anne. Bir diğeri de o gün hasta olduğu için okula gelemeyen çocuğunun raporunu getirdiğinde tören yapılacağını duyunca eve koşup hasta çocuğunu sıkı sıkı giydirip okula getirip törende onunla birlikte dikilen bir anne.
Sanırım bu iki örnek için de uzun uzun yorum yapmaya hiç gerek yok.
Okul elbette ki eğitim yuvasıdır. Ama daha okula başlamadan da bazı aileler çocuklarına öylesine derin bir vatan sevgisi aşılıyor ki çocuklar bir an önce okula başlayıp, kendilerine bu güzel vatanı hediye eden tüm atalarının huzurunda yapılacak olan törenlerde görev alabilmek için sabırsızlanıyorlar. Hayatları boyunca da bu törenleri, milli gurur kaynağı olarak görmeye ve yaşamaya devam ediyorlar. Onları ne soğuk ne yağmur ne hastalık ne de diğer dış etkenler durdurabiliyor.
Aile çocuğun eğitim hayatının ilk basamağıdır ve hatta bence en önemli basamaktır. Temelinde vatan sevgisi ve saygısı olan bir çocuğa öğretmenlerin öğretecek daha çok şeyi vardır
Necip Fazıl’ın güzel bir sözüne bağlamak istiyorum bu konuyu; “Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür”…