Bebekler uyandıklarında neden ağlar bilir misiz? Bir çocuk, bir genç ve bir yetişkin uyandığında ağlamazken; bir bebek neden gözlerini açtığı gibi ağlamaya başlar?

Çünkü her biri yattığında aynı rüyayı görür. Dünyanın neresinde olursa olsun hepsinin gördüğü şey aynıdır. Hayallerindeki dünya, bizim yaşadığımız dünyadan çok farklıdır ve uyandıktan sonra döktükleri her gözyaşında dünyamızı benimseyememenin hüznü görünür.

Peki, bir gün içlerinden bir akıllı olur da bu rüyayı yazmaya kalkarsa neler olur? İşte bu dostlarım..! Bu kesinlikle güzel bir düşün, biz büyüklerin gözleri önüne serilmesidir.

***

Adım Gökçe, benim hakkımda bilmeniz gereken tek şey bu değil ama ismimi mutlaka bilmeniz gerekiyor. Ne de olsa daha önce yapılmamış bir şeyi yapıyorum ve bir uyanığın bunu ben yaptım diye ortalarda dolaşmasını istemem.

Aklım başıma geldiğinden beri düşünüyorum da –büyükler buna maymunun gözünü açması diyor, hala bağlantıyı kuramadım- yaşadığımız hayat gerçekten çok sıkıcı ve anlamsız. Hele ki eğer çalışan bir ailenin çocuğuysanız, vah sizin halinize kardeşlerim. Evde yalnız kalmak bir yana hele ki yanınızda bir bakıcı varsa sormayın gitsin. Karşınızdaki o tanımadığınız insana bir kelime dahi derdinizi anlatamadan, onunla birlikte yaşamaya başlamak gerçekten çok zor. Bu çözümsüz durumda yapmanız gereken birkaç şey vardır; ya her çocuk gibi bu rutinin içinde kaybolacaksınız ya da bir şekilde okuma yazmayı öğrenip benim yaptığımı yapacaksınız.

Benim yaptığımın ne olduğu konusuna gelirsek… Elbette bunu açıklayacağım; nitekim bunu okuyan siz değerli okur, büyümüş biriyseniz –yani artık elma şekeri size tat vermiyor ve siz gidip onun yerine milkshake denen saçmalığı içiyorsanız- şimdiden bırakın okumayı. Sizinle uğraşamam, zaten bakıcı yeterince yoruyor beni, gidin kendinize başka bir uğraş bulun. Benim hitap ettiğim kitle –böyle konuşmayı büyüklerimden öğrendim, salonumuzun tam ortasında büyük bir ayna var ve içinde dokunamadığım ama seslerini duyabildiğim onlarca insandan her gün bir sürü şey öğreniyorum- yaşıtlarım ve benden küçük olanlar. Ah evet, ne yaptığımdan bahsediyordum.

Yaptığım şey çok basit dostlarım. Bunun daha önce neden denenmediğini bilmiyorum ama gayet kolay bir şey. Hepinizin evinde bilgisayar vardır. Büyüklerin internet dediği şeyle zaman geçire geçire okumayı öğreniyorsunuz.

Sonrasında zaten yazmak çok kolay. Belki bugüne kadar hiçbir bebeğin bunu yapamamasının nedeni budur. Yazmayı öğrenmek için öyle okullara falan gitmenize gerek yok. Kreşe yeni başlayan bir arkadaşımdan duyduklarıma göre tam bir felaket yazmayı öğrenmek. Tahta kalemlerle boş sayfalara anlamsız çizgiler çekmek ve bunları defalarca tekrarlamak. Siz onları boş verin kardeşlerim, bilgisayarda klavye diye bir şey var. Orada bütün harflerin nasıl olduğu gayet net. Gerçi hala büyük harf ve küçük harf ayrımını neden klavyeye yansıttıklarını anlamış değilim. Klavyedeki harflerin hepsi büyük. Zaten hayat üzerine biraz kafa yorsanız, bütün her şeyin büyükler için yapıldığını görürsünüz. Nedense her şey büyükler için veya bir başka deyişle büyük olan her zaman daha güzel. Büyük evler, büyük arabalar, büyük binalar, büyük yollar, büyük uçaklar ve en önemlisi büyük harfler. Hepsini bırakın; bizim vakit geçirmemiz için yapılan oyun parklarında bile büyüklerin oturmaları için banklar, sigaraları için çöplerin üzerine mazgallar var. İnanılır gibi değil.

Nerede kalmıştık, kusura bakmayın yaşım itibariyle konuyu kaçırabiliyorum. Tamam hatırladım; yazmak… Yapabileceğiniz en keyifli şeylerden biri kesinlikle yazı yazmaktır. Büyükler ne yaptığınızı anlamaz –zaten yaptığınız hiçbir şey iyi veya anlamlı olamaz onlar için- ve siz onlara bir şeyler yazıyorum dediğinizde pek de aldırış etmezler. İşte bizim özgürlüğümüz burada başlıyor kardeşlerim. Bizi kimse okumuyor, bizi kimse dinlemiyor ve bizi kimse umursamıyor –son söylediğimde on üç yaşındaki ergenliğin başındaki kuzenime benzedim, Tanrı her bebeği ergenlik belasından korusun-.

Çoğumuz evlerimizde bir başınayız, ailelerimiz çalışıyor ve bizimle yeteri kadar ilgilenemiyorlar. Bakıcıların dünya umurlarında değil, karnımızı doyurmak ve evi temizlemekten başka yaptıkları bir şey yok. Evin içinde yapayalnızız. Umursanmamaktan, altımızı yaptıktan sonra saatlerce o pisliğin içinde beklemekten, hiç sevmediğimiz ama nedense bakmaktan kendimizi alıkoyamadığımız büyük sesli aynadan, işten geldiği gibi uyuyan ailelerimizden ve agu agu diye sayıklayan bebeklerle oynamaya bırakılmaktan sıkıldık.

Artık bizler için yeni bir çıkış yolu, yeni bir arayış gerekiyor. Bizler büyüklerimiz gibi olmayacağız. İleride çocuklarımız olunca başımızdan savmak için sesli aynanın karşısına koymayacağız mesela. Bizim klavyelerimizdeki harfler küçük olacak. Sırf çok paramız var diye, limuzin denen saçmalığı almayacağız. Evlerimizin çok büyük olmasındansa, herkesin evi olmasını isteyeceğiz. Kardeşlerimizin sokakta ayakkabı boyaması yerine, resim yapması bizim istediğimiz. Biz öyle güzel bir nesil olacağız ki kardeşlerim her sabah çocuklarımızı kreşlere götürmeyeceğiz. Bizim iş yerlerimiz, sokaklarımız, çocuklar için yaratılmış olacak. Pamuk helva ve elma şekeriyle besleneceğiz mesela. Ve en önemlisi biz hayal kurmayı öğreneceğiz kardeşlerim. Şu an size bu yazıyı popoma sarılı ıslak bir beze oturarak yazıyorum. Ve içinde bulunduğum çaresiz durum, hiç şüphesiz siz çocuk kardeşlerimi fazlasıyla üzüyor.

Gelin çikolatalardan, şekerlerden, oyuncaklardan bir dünya yaratalım çocuklara. Tıpkı şarkıdaki gibi. Gelin kardeşler hep birlikte çıkaralım bezlerimizi ve özgürlüğe merhaba diyelim.