Çocuklara sorumluluk duygusunu aşılamak için on sekiz yaşına gelmesini ve ya bir yetişkin olmasını beklemeyelim. Benim çocuğum daha küçük diyerek onun yerine yaptığınız işler yüzünden çocuğunuz büyüdüğünde annesi babası olmadan kendi başına hiçbir işi yapamaz hale gelebilir. Çocuğunuza daha dört-beş yaşlarından itibaren kendi başına yapması gereken birtakım görevler verilebilirsiniz. Örneğin kendisinin bakmakla yükümlü olduğu bir çiçeği olabilir evde. Çiçeğin bakımı, o çiçeğin nasıl gelişip büyüdüğünü görmek çocuğunuzun çok ilgisini çekecektir.

Bedensel temizlik ihtiyaçlarını kendi başına yapması sağlanabilir. Örneğin sabahları uyandığında yüzünü yıkamak, yemeklerden önce ve sonra ellerini ve ağzını yıkamak, dişlerini kendi başına fırçalamak gibi alışkanlıkları bu yaşlarda kazandırmalıyız. Bu alışkanlıkların devamlı hale gelmesi içinde ödül sistemini kullanabiliriz. Mesela bütün hafta ellerini, ağzını yıkayan, dişlerini fırçalayan ve diğer kazandırmak istediğimiz tüm alışkanlıkların bir listesini yaparak çocuğumuzla durumu konuşmalı bunların hepsinin bütün bir hafta yapılması halinde hafta sonunda lunaparka gitmeyi vaad edebiliriz.

İlkokul çağında olan bir çocukta yatak çarşaflarını her hafta kendisi değiştirebilir. Eğer ailecek bir seyahate çıkacaksak kendi çantasını kendi hazırlayabilir. Hazırladığı çantaya ve ya valize hiç karışmadan bu işin sorumluluğunu tamamen ona bırakmalıyız. İlk etapta bu alışkanlığı yeni kazandırmaya başladığınız dönemde on, on bir yaşlarına kadar olan dönemde eğer içinize sinmiyorsa çocuğunuza hissettirmeden onun eksik bıraktığı almayı unuttuğu herhangi bir şey varsa çocuğunuza müdahale etmeden bu eksikleri tamamlayabilirsiniz.
Ancak bu sadece iki üç sefer gibi bir süreye mahsus olsun. Bundan sonraki hazırladığı bütün eşyaları, kendi hazırlaması gereken valizi tamamen
ona bırakın. Yola çıktığınız anda ‘‘Aa anne diş fırçamı evde unutmuşum’’ derse kesinlikle üzülmeyin. “Tüh bak şimdi ne yapacak keşke ben alsaydım ben baksaydım’’ diye düşünmeyin. Bu tamamen onun sorumluğunda olan bir durumdur.

Geçen yıl katıldığım bir sempozyumda Prof. Dr. Belma Tuğrul bu konuda kendi hayatından örnekler vermişti. Çocuklarını daha küçükken bu konuda yetiştirmiş. Her pazar günü yatak çarşaflarını, nevresimlerini değiştirme günüymüş ve çocuklar küçükken bu işi keyifle yapıyorlarmış. Büyüdükçe çocukların yaptığı bu iş eğlenceli olmaktan çıkmış. Ama sonuçta kendi sorumluluklarının bilincinde olmayı öğrenmişler. Çünkü Belma Tuğrul’un anlattığına göre küçük oğlu büyüyüp yurt dışında bir üniversiteye gittiğinde evinde yapması gereken işler olduğunda hiç zorlanmamış. Hatta Belma Hanım’ın bir tanıdığının oğluda yurt dışında üniversite okuyormuş. Fakat o arkadaşı ayda bir uçağa binip oğlunun evini toplamaya gidermiş. Belma Hanımda oğlu okulunu tamamen bitirip döneceği zaman ‘‘Acaba benimde gidip evini, eşyalarını toplamam gerekiyor mu? ’’diye düşünüp oğlunu aramış. ’’Yardıma geleyim mi?’’ diye. Oğlu da ‘‘Aman anne topladım ben bütün eşyalarımı. Birkaç koli için taa buraya mı geleceksin’’ demiş.

Tıpkı bu örnekteki gibi küçükken sorumluluk almaya alıştırılan çocuklardan büyüyünce bunun karşılığını fazlasıyla görürüz. Hem bir ebeveyn olarak hem de toplum yararına olan bu davranış ve alışkanlıkları küçük yaşlardan itibaren çocuklarımıza kazandıralım.
Sevgiyle kalın..