Ben çocuk diye adlandırılan, minik bedeni-minik elleriyle kocaman hayata tutunmaya çalışan,
iç dünyası herkesten büyük, her şeyden aynı tadı almaya programlı olsa da hayatı fark fark
bölümsel içselleştiren o insanım. Birey olmaya yakın gözükmesem de herkesten üstün bireyim.
Kirli değilim, kir pasa bürünmedim, insanlar bundan çekinmese de. Karnım açken, canım yanarken
yetişkin denilen görmüş geçirmiş kavaklardan, servilerden, gürgenlerden yardım isterim. Hepsi o
kadar uzunlar ki, ben yanlarında bir sümbül bir orkideyken onlar bana koca koca boylu ağaçların
oluşturduğu orman gibiler. Ağaçlar çiçekleri ezmez bilirken, yapraklarım sadece hayatı anlamaya yararmış görürler. Oysa ben hayatı çoktan anlamışımdır kendi açımdan da olsa. Peki çiçeklerin ağaçlar kadar uzun olmamasını geçiyorum da, onlar bizim kadar renkli olup böyle güzel kokular salar mı ki? İşte ben bu yüzden çocuğum, bir çiçek kafasında hayata odaklanırken her yaprağımda yeni bir boyut taşıyorum. Ve büyüdüğümde bir ağaca dönüşecek olsam bile çiçeklerimi, polenlerimi içime atıyorum ki; gün gelir ağaç olmanın yükü çok gelirse içimdeki çiçeğe dönüp onu koklayarak huzur bulacağım.