17.07.2003 ( kızım 6 buçuk aylık )

“..Hayatın kuralıdır: doğmak, yaşamak ve ölmek.Dünyaya gelir gelmez hayatla mücadele başlar.İnsanlar,yaşamak için verirler bu

mücadeleyi,hayatta kalabilmek,tutunabilmek için bir yerlerden…Ayakta durabilme savaşıdır bu. Sen, bugün ilk kez yavrum,
hayata karşı dimdik ayakta durdun. Seni izlediğimi gördün sonra ve bana gülümsedin.
Aldım seni kucağıma, sımsıkı sarıldım,havalara attım,öptüm.Akşam baban eve geldiğinde ona da söyledik,hatta bir kez daha yaptın.
O da çok sevindi,öptü seni.Artık sırada adım atmak vardı..”

Kızımın günlüğünden bu sayfayı okurken düşündüm de ne tuhaf bir çelişki aslında : Hem bir an evvel büyüsün istiyoruz ,hem de hep küçük kalsın,

sevelim diyoruz. Hem büyümek yolunda attığı her adımda dünyalar bizim oluyor , hem de büyüdükçe dertleri de büyüyor diye yakınıyoruz. Onlar

büyüdükçe biz de büyüyor,yaşlanıyoruz. Bu sefer çocuklarımızı alıyor bir endişe : “Anne sen yaşlanma! Annecim sen ölmeyeceksin değil mi?
Ben anne olsam bile babamla sen yine olacaksınız değil mi?!” gibi soru ve söylemlerle yüreğiniz buruluyor.
Hayat işte.. Hep böyle bir hiyerarşi ile geçip gidiyor.

Aslında bu ikilemler arasında yaşadıklarımızı hep iyi yönden değerlendirmemiz gerek bana göre. Söz gelimi çocuğumuz veya çocuklarımızla

geçirdiğimiz 1 günümüzü ele alalım. Siz , akşam işten gelmiş eşinize bu 1 gününüzü nasıl anlatırsınız?

“Bütün gün öldüm valla..kahvaltısı,meyvesi,sebzesi,yoğurdu,muhallebisi derken nasıl akşam oldu anlamadım.Evin işi,yemeği,ütüsü ..
Bir de sürekli ağlıyor “anne beni al” diye. Zaten yeni yeni ayağa kalkmaya başladı,düşecek diye peşindeyim sürekli..
Bir de diş çıkarıyor yine galiba;huysuz mu huysuz. Ablası da çok üzdü beni bugün.Hiç sözümü dinlemiyor.Hep yaramazlık.
Yine boyamış odasının duvarlarını,kapısını.
Kardeşine de hiç rahat vermiyo,tepesinde sürekli.Bıktım ya!!ne zaman büyüyecek bunlar!”
Ya da ;

“Hoşgeldin kocacım.Günün nasıl geçti?Benimki de yoğundu.Yoruldum ama çok tatlı bir yorgunluk bu. Çok hareketliler ikisi de .
Bebeğimizin artık ayağa kalkabilmesi ne güzel. Aslında onu bu şekilde ayakta görmek bana çok tuhaf geliyor: sanki bacakları kısacık, kolları ve

bedeni daha uzun. Komik ama çok şeker.Tabi bazen ablasının komplolarına maruz kalıyor ama olacak o kadar.Kardeşliğin tatlı kıskançlıkları..
Kızımız yine özgün resimlerle doldurmuş odasının duvarlarını.Resim kabiliyeti çok iyi..Ressam olacak galiba.
İkisi de bedenen çok sağlıklılar. Tüm öğünlerini atlamadan yiyorlar. Onlar yedikçe , tipik Türk annesi olarak ben , çok mutlu oluyorum.
Ne kadar şanslıyız; böyle güzel ve sağlıklı çocuklarımız olduğu için değil mi? Keşke hiç büyümeseler..”

E biraz zor böyle pozitif olabilmek ama bardağın her zaman dolu tarafını görmek en başta size fayda getirir.
Ruh sağlığınız bozulmaz. Dolayısıyla başkalarının ruh sağlığını da bozmazsınız. Kendinizi böyle şartlandırın.
Eğer bunu yapamıyorsanız , hastaneleri gezin,fakirleri düşünün,kimsesizleri düşünün. Bir düşünün;
kim bilir ne kadar zor hasta veya sakat bir çocuğa sahip olmak. Veya çocuğunuza yedirecek meyve bulamamak.
Bırakın meyveyi, kendi beslenemediği için sütü kesilen ve bebeğini besleyemeyen anneler var bu dünyada.
Ya kimsesiz olsaydınız : Size yardım edecek kimse olmasaydı,naçar durumda kaldığınızda koşacak bir anneniz,babanız,kardeşiniz,komşunuz

olmasaydı.
Ya da akşam eve döndüğünde sizi dinleyecek bir eşiniz olmasaydı,tüm sıkıntılarınızı paylaşacak.

Çocuklarımızı hayata karşı dimdik ayakta durabilen bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak önce biz dimdik duralım.
Onlara iyi örnek olalım ve hep pozitif düşünelim.

Bir düşünün…